Anadolu Jet Magazin Dergisi, Ordu’yu Tanıttı

Ordu’ya 10 sayfasını ayıran dergi, ‘Ordu’nun Kanatları Altında’ başlığıyla verdiği haberde, Ordu’yu her yönüyle tanıtmaya çalıştı.

Derginin Başyazısında da Anadolu Jet Genel Müdürü ve Başkan Vekili Bilal Ekşi, Ankara’dan Ordu Giresun sefer sayısının arttırıldığına dikkat çekti. Ekşi ,”Fındık bahçelerinden, mavi bayraklı kumsallarına uzanan renkli bir yolculuk ile Ordu’yu yeniden keşfedebilirsiniz” mesajını verdi.

Dergi, Anadolu Jet ile seyahat eden tün yolculara ücretsiz dağıtılıyor.

İşte Anadolu Jet Magazin Dergisi’nin Nisan ayı sayısına Ordu’yu tanıtan o yazı;

“Bir gezginin aradığı her güzelliğe sahip olan Ordu’yu bu mevsimde görmek gerek.

Başlığımız, Perşembe’nin Yason Burnu’nda mola veren Argonotların aradığı Altın Post efsanesine veya ziyaretçileri Ordu’dan Boztepe’ye uçuran teleferiğe bir gönderme değil, doğrudan siz gezginlere mesajdır.

Gönlü her ne kadar serüvene aç olsa da, aslında rotasında huzur ve güven arar her gezgin.

 Ordu, kendisini tanıma heyecanı duyan herkesi bu duygularla kanatlandıran; sahildeki renkli kalabalığından muhteşem yaylalarındaki sükûnete, bakımlı fındık bahçelerinden el değmemiş ormanlarına kadar her güzelliğiyle insanda özgürce uçma isteği uyandıran bir şehir.

 Denizin, yeşilin, fındığın ve dost insanların şehri. Milattan önce 7’nci yüzyıldaki yerleşimlerle hayat bulan bu toprakların bugünkü toplumsal yapısını Osmanlı- Rus ilişkileri dokumuş. Çarlığın yayılmacı politikasına bir asır direnen Çerkesler, 1864’te son savaşı da kaybedince, gemilere bindirilip Osmanlı topraklarına sürgün edilmiş. Bir kısmı, ağır kayıplarla ulaştıkları Ordu’ya yerleşmiş. Onları Gürcüler izlemiş. Çarlık, 93 Harbi olarak bilinen 1877- 1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda ele geçirdiği topraklardaki Müslüman halkı itaate veya göçe zorlayınca, Batumlu Müslüman Gürcülere de yol görünmüş. Türkler, Gürcüler, Çerkezler komşu olmuş. Farklı kültürlerin zorunlu nedenlerle bir aradalığı ilk zamanlarda anlaşmazlıklara yol açmış. “Hekimoğlu” türküsü işte tam da bu çatışmalardan birini anlatıyor. Dağlarda hüküm sürdüğü yıllarda muhtaçların koruyucusu olarak görülüp sevilen Hekimoğlu, yine Batum göçmeni bir Ordulu olan Ümit Tokcan’ın yorumuyla sonsuza notalanmış. O tarihlerde hayatı zorlaştıran farklar zamanın imbiğinden geçmiş; yumuşacık binbir renkle bezediği bir coğrafyayı, misafirinin gönül bağı kurarak veda ettiği bir şehre dönüştürmüş.

Ordu’da hayat doğanın ajandasıyla yaşanır Bu şehir doğal yaşayan, doğayla yaşayan bir şehir. Buradaki hayatı iş rutini değil, zarifçe saçtığı eşsiz güzellikteki işaretlerle doğa belirliyor. İşaretlerden biri, Latince adıyla Colchicum Speciosum. Ama biz ona öyle dememişiz. Hayatımıza dokunduğu yerden bir, hatta başka birçok isim de vermişiz: Vargel çiçeği, vargit çiçeği. Güzgülü, güz çiğdemi gibi hüzünlü isimleri de var, yıkılgit gibi acımasız olanları da… Yüzyıllar boyunca aldığı farklı isimlerin tek kahramanı yayla; ortak duygusu da yaylaya kavuşma heyecanı veya yaylaya veda hüznü. Yüksekleri yılda iki kez beyazla ve morla bezeyen, yapraklarından bir zerre olsun yiyen hayvanı birkaç saat içinde öldürecek kadar zehirli bu çiçek, asırlardır bu coğrafyanın insanlarına bir takvim çiziyor. Nisan, mayıs aylarında açan vargel çiçekleri, “Haydi, güneş karları eritiyor, yayla zamanı” çağrısı yapıyor. İşi tarım olan, yaşadıkları yere bağlı bir iş rutini bulunmayanlar için yayla günleri başlıyor. 121 bini aşkın çiftçisiyle Türkiye’nin en çok kayıtlı çiftçi nüfusuna sahip ili Ordu için bu, yoğun bir hareketlilik demek. Doğanın en zorlu hâllerine direnen birer savaşçı değilmiş gibi narin, kuşaktan kuşağa geçecek kadar dayanıklı ahşap yayla evleri, hem sahiplerini hem de bu yayla aşkının şifrelerini çözmeye çalışan gezginleri ağırlıyor. Doğu Karadeniz yaylaları kadar turist çekmiyor Ordu yaylaları henüz. Bölgede uzun zamandır hizmet veren turizmci Devrim Kaymaz, “Ziyaretçisi çok yaylalar gibi düşünmeyin bu yaylaları.” diyor ve gezi rotasını Ordu’ya çevireceklere şu vaatte bulunuyor: “Yaylaya çıkanlar, neredeyse altı ay boyunca kendi köylüsü dışında insan yüzü görmezler. Onun için de dışarıdan gelenlere çok sıcak yaklaşırlar, onlarla sohbet etmek isterler. Yayla insanı kesinlikle çok misafirperverdir. Uzun doğa yürüyüşleri yaparken uğradığımız her yaylada mutlaka bize bir masa kurarlar. Sohbet eşliğinde turşu, peynir, ayran, çay…” Ta ki vargit çiçeğinin eylülde yeniden ortaya çıkıp, “Yükseklere her an kar düşebilir” uyarısı yaptığı âna kadar… Şenliklerin birbirini izlediği, çocuklukla eşdeğer bir keyifle yaşadıkları yaz günlerine yaylacılar bu uyarıyla birlikte noktayı koyuyor. Göç, bu kez tersine yaşanıyor. Bu, atların ve katırların yerini motorlu taşıtların alması dışında, yüzlerce yıldır tekrarlanan bir seremoni. Festivalleri bile öyle. Aybastı ilçesindeki Perşembe Yaylası’nın şenliği, bu yaz 913’üncü kez, dağı denize tercih edenleri buluşturacak. Evet, 913’üncü kez! Türkiye’de örneği yok, hatta belki dünyada da tek. Eğlence için, fikir ve ürün alışverişi için başlayan bu gelenek, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesine girecek kadar köklü. Evliya Çelebi’nin şenlikten söz eden kalemi 9 asrı işaret ediyor ama 4 buradaki yaşamın daha ne kadar eskiye gittiği bilinmiyor. Karadenizlinin, hırçın dalgalarıyla kıyıyı döven denizle ilişkisi, kısmen zorunluluğa dayanıyor. Toprak daha cömert davranıp çay ve fındığa birkaç güçlü ürün daha eklese, balıkçılık gerekmese, belki de yüzünü hiç denizden yana dönmezdi. Yerlisi için de, gezgini için de Karadeniz, dağlarla gelen güzellikler demektir. Doğanın cömertçe bölgeye serpiştirdiği yaylalardan Ordu’nun payına düşenler, bu sakin şehrin ruhuyla da örtüşüyor. Doğu Karadeniz dağlarındaki sert ve gizemli kıvrımlar, Ordu’da yerini yumuşacık geçişlere bırakıyor. Canik Dağlarının en yüksek tepelerinden birinde yer alan Perşembe Yaylası, bu karakterin, tarifi gerçekten imkânsız güzellikteki bir örneği. Göz alabildiğine akıp giden kadifemsi çimenler, yayla boyunca büyüleyici S’ler, U’lar çizen mendereslerle masalsı bir oyun alanı gibi bölünüyor. Eşsiz olduğu belirtilen mendereslerin bir dünya mirası olarak korunması amacıyla başlatılan tescil işlemleri son aşamada. İlk yayla gazetesi, ilk köy gazetesi Coğrafi olarak “Karadeniz’in en geniş yaylalarından” payesi alan Çambaşı, Ordu için bir yaylanın ötesinde değer taşıyor. Üzerinde 2 bin yıl öncesine uzanan bir geçmişten insan izi bulunan Çambaşı Yaylası, 1875’ten itibaren, şehri çevreleyen bataklıkların saçtığı sıtma ve tifodan kaçarak canını kurtarmaya çalışan Ordulular için gerçek bir sığınak olmuş. Yaz başından ekim sonuna kadar yaylada yaşayan halk, burada kaymakamlık binası bile olan “ikinci bir Ordu” kurmuş. Ordu 1950’lerde cezaevini, sinemasını bile yaylaya taşımış! Bir yıl Ordu Belediye Başkanlığı, ardından da müftülük yapan şair Tıfli Efendi (Hasan Tahsin), 1890’ların sonunda Çambaşı’nda Şu’un-i Dâhiliye (İç Haberler) adıyla elyazması bir gazete çıkarmış. Ne yazık ki, bir yaylada çıkarılan bu ilk gazetenin tek nüshası bile bize ulaşamamış. Ama onun açtığı yolda, Türkiye’nin ilk köy gazetesi de 1927 yılında Ordu’dan çıkmış. Bugün Altınordu ilçesi sınırlarında kalan Uzunisa köyünde yaşayan Bilal Köyden, “Güzelordu” adıyla çıkardığı gazetenin birinci yılında yeni Türk alfabesine geçilince, makine alamadığı için harfleri ağaçtan oyarak, eski bir somyanın demirinden, yayından yararlanarak kendi eliyle baskı makinesi yapmış. Tutkunun ürünü bu makine, yenisi gelene kadar yaklaşık beş yıl çalışmış, gazete de 1950’lere kadar yayımlanmış. Ezber bozan Mesudiye Bölgenin el değmemiş coğrafyaları arasındaki Mesudiye, Ordu’nun en eski yerleşim yerlerinden. Hatta tarihi sorgulatacak kadar eski! Esatlı köyünde bulunan kaya üstü resim ve yazılar, askerleriyle, kutsal hayvanlarıyla, ayinleriyle bize çok eski zamanların öykülerini anlatıyor. Peki, taş resminin harfe evrilmesi aşamalarının izlenebildiği bu yazıtlar hangi dilde? Türkçe! Üstelik Orhun Abideleri’nden yaklaşık 5 yüzyıl önce. Kimi araştırmacılara göre binlerce yıl öncesine tarihlenen resim ve yazıtlar, Türklerin Anadolu’ya gelişine ve yaşantılarına ilişkin bilgi açısından bir hazine. Mesudiye’nin toplumsal doku açısından ezber bozacak diğer hazinesi, isminin hakkını tastamam veren Yeşilce. Yeşilce’yi, beyaz duvarlı, kahverengi pervazlı, kırmızı çatılı evleriyle renklendiren insanları, ona bir de dostça anlam katmış. Kadınların ev sahipliğindeki kahvelerde oturup çevreden süzülen mırıltıyı dinlerken, kendileriyle sohbet ederken ve golit denilen taş sertliğindeki leziz ekmeği, usulü gereği çayda yumuşatıp yerken, insan kendini bir masalın son cümlesinde hissediyor: “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar.” Bu güven duygusu, esasen Ordu’yu tanımlayan en temel şey. Perşembe ilçesinin 2012 yılında dünyanın 161’inci sakin şehri (cittaslow) seçilerek Türkiye’nin ilkleri arasına girmesi; Gölköy ilçesinin “Türkiye’nin Yaşlanma Atlası”nda ülkenin en uzun ömürlü 10 yerinden biri olarak bilim insanlarının dikkatini çekmesi, Ordulunun dünyayla barışık doğasının vardığı yer. Peki bu ruh hâli refahtan mı doğuyor? Pek değil! Vargel ve vargit çiçekleri arasında, Ordu için bir mucize daha yeşeriyor: Fındık. Ağustos ve eylül aylarında göz alabildiğine uzanan fındık bahçelerinin kıvrımlı yollarında yürürken, sepetlerini doldurmaya çalışan ailelerin neşeli sohbetleri duyuluyor. Sabahın erken saatlerinde geldikleri bahçelerde kahvaltı, öğle yemeği, kuşluk zamanı kurulan sofralar günün en keyifli anlarına sahne oluyor. Öncesindeki ve sonrasındaki haftalar boyunca şehir sadece fındık konuşuyor. Ancak dünya talebinin yaklaşık yüzde 65’ini karşılayan fındık, zenginliğini bahşettiği bu topraklardan çıkarak dört bir yana ulaşsa da, burada yaşayan insanları geçindirmeye yetmiyor. Türkiye İstatistik Kurumu’nun doğum yerlerine göre İstanbul’da yaşayan insanları sıraladığı çalışmada Ordu, yüzde 2 ile üçüncü sırada. Belli başlı büyük şehirler için de durum aynı. Onlarınki bir tür zorunlu göç. Sattığı fındığı marketlerden misliyle almaktan yakınan Ordulu ya göç ediyor, ya bütçesini küçülterek ve ek işlerde çalışarak şehrinde kalıyor. Ziyaretçisine Karadeniz’de bir Akdeniz havası vadeden Ordu, turizm potansiyelinin de, uzaklığının yol açtığı dezavantajın da farkında. O nedenle de gözü uzağı yakınlaştıracak yollarda. Sultan II. Abdülhamid’in 142 yıllık hayali olan “Karadeniz Akdeniz Yolu” projesi, Hatay ve Ordu’yu dümdüz birbirine bağlamak üzere. Bu ve Karadeniz yaylalarından geçecek Yeşil Yol, fındığa alternatif arayan Orduluların turizm umudu. Gezginlerin “Neşe kelimesinin vücut bulduğu coğrafya”, “Şehir başka, insanları çok daha başka güzel”, “Dünyanın en tatlı şehri”, “Her ânınızda huzur bulursunuz” sözleriyle tarif ettiği Ordu, sizi var gücüyle bu sıcaklığına çağırıyor, tüm renkleriyle kucaklamak istiyor. Haydi, durmayın, vargel çiçekleri açmak üzere. Keyifli bir rota Karadeniz’e hâkim tur rehberleri Devrim Kaymaz ve Şener Kalemli’nin zengin deneyimleriyle hızlı bir rota çizersek… Et ve balık zenginliği malum, ama Ordu, mutfağına giren ot sayısıyla da Akdeniz şehirleriyle yarışıyor. Ordu’da sadece börülce yok, onu da yetiştirmek için uğraşıyorlar. Mantar çeşitleri yüzlerce… Yufkadan fındık tatlısı yapılıyor. Fındık çorbası, Ordu’ya has bir lezzet… Karadeniz’de ısırganın yemekte kullanıldığı tek mutfak da Ordu mutfağı; ısırgan çorbası, ısırgan mantısı yapılıyor. Ülkemizin klasik bir sorunu; yöresel yemekleri restoranlarda bulamıyor, davet edilmişseniz evlerde yiyebiliyorsunuz. Eko turizm ilk olarak Fatsa’nın Kabakdağı Mahallesi’nde başladı, Altınordu ilçesi Kayabaşı Mahallesi ile sürdü. Kabakdağı Resort’a Gürcü yemekleri yapılıyor, Gürcü halk dansları öğretiliyor. Kayabaşı’ndaki “Fadik Ana’nın Ocağı Ayşegül’ün Yeri” bir lezzet durağı olarak kabul görüyor. Perşembe’de, Türkiye’nin en iyi 10 turşucusundan biri olarak bilinen Vonalı Celal’in restoran zinciri ve “Uzun Saçlı” olarak tanınan Nusret Doğan’ın çaycısı, artık Ordu’nun yiyecek içecek değil, bildiğiniz turistik mekânı. Ünye başta olmak üzere Karadeniz’in en uzun ve güzel sahilindeki ilçeler, Akdeniz sahil kasabalarının ötesinde vaatlerde bulunur. “Seyir” derseniz, Yason Burnu’ndan gün doğumunu ve batımını, teleferikle uçacağınız Boztepe’den Ordu ve Karadeniz’e bakış şart. Eğer http://vosvosordusu.org sitesinden programlarını takip ederseniz, Yason Burnu’nda çiçek gibi açan Vosvos Şenliği’ni de yakalayabilirsiniz. Ordu’da yapılacaklar listesi yüzlerle ifade edilir. Ama Ordu’nun kalbi Fidangör Caddesi’nde yürümek, Denizciler Pastanesi’nden dondurma almak, Ufuk gazozu içip pide yemek olmazsa olmazlardan